Su ve Çevre Teknolojileri Dergisi 140. Sayı (Mart 2020)

suvecevre.com 36 Su ve Çevre Teknolojileri / Mart 2020 YORUM leri ile birbirinden farklı kendine özgü topografya ve doğal özelliklere sahipken birbirine benzer, doğal özelliklerin aza- larak yapısal yoğunluğun ön planda algılandığı bugünün İstanbul, Boğaziçi siluetini oluşturmaktadır. Beton, suyun ve bitki örtüsünün yerini alarak su ile toprak arasında kurulmuş olan doğal denge bozularak günümüzdeki kentsel alanlardan kaybolmuştur(4).Cumhuriyet döneminde su, atıksu ve yağ- mur suyu problemlerinin çözümünde etkili olan kuruluşlar; SU FIRMALARI DÖNEMI Cumhuriyet döneminin başlangıcında İstanbul’da su teminine ağırlık verilmiş olup içme suyu temininde Fransız firmaları etkilidir. 1869’da Terkos suyunu getiren firma 1926’da Kağıthane içme suyu arıtma tesisini kurmuştur. Başka bir Fransız firması 1888’da gelmiş ve Elmalı-1 içme suyu arıtma tesisini ve şebekesini inşa etmiştir(6). İstanbul’da Osmanlı döneminde 1918-20 yılları arasında Fransız firmasına kanalizasyon projeleri hazırlattırılmıştır. Ancak I. Dünya Savaşı nedeniyle küçük bir kısmı uygulama fırsatı bulmuştur. Fransız kanalları diye adlandırılan bu kanal- lar, Fatih, Laleli ve Beyazıt’ın bazı sokaklarında bulunmakta ve kısmen halen kullanılmaktadır(3b). Bu dönemde Berlin Sular İdaresi Genel Müdürü Wild, 1925-37 yılları arasında İstanbul’un kanalizasyon sistemi ile ilgili 4400 hektarlık bir alanda ve Sur içindeki İstanbul, Beyoğlu ve Asya olarak gruplandırdığı üç bölge de çalışmalar yapmıştır. İstanbul için birleşik kanalizasyonları uygulanması- nın devamını onaylamış ve sistemden gelen suyun mekanik olarak arıtıldıktan sonra denize verilmesini önermiştir. Bu karar sur içinde, Galata ve Beyoğlu gibi semtlerde birleşik sistemin uygulamaya devam edildiğini ve yağmur suyunun da buralara verildiğinin bir göstergesi olarak değerlendiril- mektedir. İSTANBUL SULAR İDARESI (İSİ) (1933-1981) Cumhuriyetin kuruluşundan sonra işletme hakkı (franc- hise) verilmiş bu firmaların İstanbul’un su problemini çöze- meyeceğine karar verildikten sonra iki firma devletleştirerek 1933’de İstanbul Sular İdaresi kurulmuştur. Görevi su kaynak- larını işletmek, suyu dağıtmak ve ücretleri toplamak olan bu kuruluş Elmalı-2 sistemini yapmış, pompalar modernleştir- miş, su dağıtım şebekesini modernleştirmiş ve genişletmiştir. Bu dönemde 1954’te kurulan Devlet Su İşleri; İstanbul’un sorunlarının çözümlerine Sular İdaresi ile birlikte katkı sağ- lamıştır. DSİ Ömerli barajının inşasına ve su iletim hatlarının inşasına aktif olarak katılmıştır. 1950’lerde İstanbul’un nüfus patlaması ve II. Dünya Savaşı'ndan sonra 1954’te Haliç böl- gesinin sanayileşme alanı olarak ilan edilmesi ile eski Haliç kötü kokusuyla kirli endüstriyel atıkların biriktiği bir yer haline gelmiştir (13). 1950’lerden itibaren büyük göç, hızlı ve düzen- siz endüstrileşme ve kanalizasyon yetersizliğinden dolayı ve resmi olmayan düzensiz şehirleşme nedeniyle Haliçte anaerobik ve anoksik çamur birikmiş, hidrojen sülfür (H2S) kokusu ortaya çıkmış ve canlıların yaşamayacağı ekolojik bir ortam oluşmuştur(14)(15). Sorunların yaşandığı bu dönemlerde, 1959 yılında Han- nover Yüksek Mühendislik Okulu Kentsel Altyapı Enstitüsü Müdürü Prof. Kehr’in yönetiminde İstanbul Belediyesi bün- yesinde “Mecralar Dairesi” kurulmuş ve ilk defa İstanbul için İstanbul’u dört bölge olarak ele alan kapsamlı bir altyapı planı hazırlanmıştır. Kehr, planında İstanbul için ayrık kanalizasyon sistemini öngörülmüştür. Benim de kendisinin yönetiminde doktora yaptığım Prof. Kehr İstanbul’daki çalışmalarını 1966 yılına kadar sürdürmüştür. 1964 yılında Türkiye Hükümeti adına DSİ, UNDP'den mühendislik fizibilite çalışmaları için fon talep etmiş ve 1966'da Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ/WHO)tarafından DAMOC konsorsiyumu ile sözleşme imzalanmıştır. DAMOC bünye- sinde yurt dışı ve içinden birçok üniversite, araştırma kuruluşu ve firma yer almıştır. İstanbul Su ve Kanalizasyon Master Planı ve Fizibilite Raporu (DAMOK) Eylül 1971’de yayınlanmıştır. 1975 yılında bu proje Camp (ABD), Tekzer (Türk) ortaklığı tarafından gözden geçirilmiştir. Bu projelerde, Kehr proje- sinin kanalizasyon ve atık su arıtımı için öngördüğü esaslar dahilinde geliştirilmiştir. Ancak zaman geçtikçe İstanbul'un altyapısı geliştiri- lememiş ve yapılan gecekondu tarzı mahalleler, hizmetin götürülmesini daha da zorlaştırmıştır. Artan nüfusun su ve kanalizasyon ihtiyacını karşılamaya İSİ'nin gücü yetmeyince daha geniş yetki ve imkanlarla yeni bir idarenin kurulması ihtiyacı ortaya çıkmıştır. Prof. Kehr yönetiminde geliştirilen projede, İstanbul için ayrık kanalizasyon, ileri çamur arıtımı ve Boğazda atık suyun kaba ve ince ızgara ile kum tutucudan geçirdikten sonra yoğunluğun fazla olduğu alt tabakaya deniz deşarjı, Marmara Denizi’nde ise başlangıçta kaba ve ince ızgara, kum tutucu ile çökeltme havuzundan sonra ise atık suyun yüzey sularına deşarjı öngörülmüştü. Daha sonra ise Marmara Denizi’ne verilecek suyun biyolojik kademeden geçirilmesi öneriliyordu. 1960-1970 yılları arasında Kehr projesine göre bazı kollektörler ve kanal hatları döşenmiştir. 1971-1984 yılları arasında DAMOK Raporu'nda öngörülen içme suyu teminine yönelik tesislerin bir kısmı gerçekleştirilmiş, buna karşılık kanalizasyon ve arıtma tesislerine yönelik kayda değer bir yatırım olmamıştır. 1980’li yıllara kadar genel olarak kanalizasyon ihtiyacı fos-

RkJQdWJsaXNoZXIy MTcyMTY=