Su ve Çevre Teknolojileri Dergisi 176. Sayı (Mart 2023)
50 SU VE ÇEVRE TEKNOLOJİLERİ • Mart / 2023 tirme ve tüketme şeklini yeniden gözden geçirmek, ekosistemler üzerindeki baskıyı azaltmanın bir yoludur. Bozul- muş ve kullanılmayan tarım arazileri, ormanlar, turbalıklar ve sulak alanlar gibi kritik ekosistemlerin korunmasını ve eski haline getirilmesini destekleyebi- len restorasyon için ideal olabilir. İklim değişikliği 1980’den bu yana, sera gazı emis- yonları iki katına çıkarak ortalama küresel sıcaklıkları en az 0,7 santigrat derece yükseltti. Küresel ısınma hali hazırda dünyadaki türleri ve ekosis- temleri, özellikle de mercan resifleri, dağlar ve kutup ekosistemleri gibi en savunmasız ekosistemleri etkiliyor. İklim değişikliği kaynaklı sıcaklık artışlarının küresel düzeyde altı türden birini tehdit edebileceğine dair göstergeler var. Ormanlar, turbalıklar ve sulak alanlar gibi ekosistemler, küresel olarak önemli karbon depolarını temsil eder. Bunların korunması, restorasyonu ve sürdürüle- bilirliği, Paris Anlaşması’nın hedeflerine ulaşılması için kritik öneme sahiptir. Doğayla birlikte çalışarak emisyonlar, 2030 yılına kadar yılda 11,7 gigaton karbondioksit eşdeğeri kadar azaltılabi- lir; bu, küresel ısınmayı sınırlamak için gerekenin yüzde 40’ından fazlasıdır. Kirlilik Kimyasallar ve atıklar da dahil olmak üzere kirlilik, özellikle tatlı su ve deniz habitatları üzerindeki yıkıcı doğrudan etkileriyle, biyolojik çeşitlilik ve ekosistem değişikliğinin ana itici gücüdür. Son derece tehlikeli, seçici olmayan insektisitlerin ısrarlı kullanımının bir sonucu olarak bitki ve böcek popülasyonları azalmaktadır. Denizlerdeki plastik kirliliği 1980’den bu yana on kat artarak en az 267 hayvan türünü etkiledi; bunlar arasında deniz kaplumbağalarının yüzde 86’sı, deniz kuşlarının yüzde 44’ü ve deniz memeli- lerinin yüzde 43’ü bulunuyor. Hava ve toprak kirliliği de artıyor. Küresel olarak, atmosferdeki nitrojen birikimi, küresel biyoçeşitliliğin bütünlüğüne yönelik en ciddi tehditlerden biridir. Nitrojen karasal ekosistemlerde biriktiğinde, genellikle genel biyoçeşitliliğin azalma- sına neden olan bir dizi etki meydana gelebilir. Hava ve su kirliliğini azaltmak ve kimyasalları ve atıkları güvenli bir şekilde yönetmek, doğa krizini ele almak için çok önemlidir. Doğal kaynakların doğrudan kullanımı Yabani türlerin sürdürülebilir kullanımına ilişkin yakın tarihli IPBES raporu, bitki ve hayvanların sürdürüle- mez kullanımının yalnızca dünyadaki bir milyon türün hayatta kalmasını değil, aynı zamanda yiyecek, yakıt ve yaşam için yabani türlere bel bağlayan milyarlarca insanın geçim kaynaklarını da tehdit ettiğini ortaya koymaktadır. Bilim adamlarına göre, karaların ve okyanusların bozulmasını durdurmak ve tersine çevirmek, nesli tükenmekte olan bir milyon türün kaybını önleyebilir. Ayrıca, öncelikli alanlardaki ekosistem- lerin yalnızca yüzde 15’inin eski haline getirilmesi habitatları iyileştirecek ve böylece habitatları iyileştirerek yok oluş- ları yüzde 60 oranında azaltacaktır. COP15’teki müzakerelerin, genetik materyalleri hayat kurtaran ilaçlar ve diğer ürünlerin temelini oluşturan bitki, hayvan ve mikropların korunmasına odaklanması bekleniyor. Bu sorun, uluslararası bir anlaşma olan Nagoya Protokolü tarafından yönetilen erişim ve fayda paylaşımı olarak bilinir. COP15’teki delegeler, yerli halklar da dahil olmak üzere marjinal toplu- lukların, temel ihtiyaçlar için ekosistem hizmetlerinin sağlanmasına ve düzenlen- mesine dayalı bir geçimlik ekonomiden nasıl yararlanabileceğini inceleyecek. Yerli Halklar, toprakla olan manevi bağları sayesinde, biyolojik çeşitliliğin koruyucuları olarak hayati bir koruma rolü oynarlar. İstilacı türler İstilacı yabancı türler (IAS), doğal ortamlarının dışında bir ortama girip yerleşen hayvanlar, bitkiler, mantarlar ve mikroorganizmalardır. IAS’nin yerli bitki ve hayvan yaşamı üzerinde yıkıcı etkileri vardır, yerli türlerin azalmasına ve hatta yok olmasına neden olur ve ekosistemleri olumsuz etkiler. Artan mal taşımacılığı ve seyahat ile küresel ekonomi, yabancı türlerin uzun mesafeler boyunca ve doğal sınırların ötesine geçmesini kolaylaştırdı. Bu tür- lerin biyoçeşitlilik üzerindeki olumsuz etkileri, iklim değişikliği, habitat tahri- batı ve kirlilik ile yoğunlaşabilir. IAS, nedeninin bilindiği 17. yüzyıl- dan bu yana tüm hayvan yok oluşlarının yaklaşık yüzde 40’ına katkıda bulunmuş- tur. Bu arada, Avustralya, Brezilya, Hin- distan, Güney Afrika, Birleşik Krallık ve Amerika Birleşik Devletleri’nde ortaya çıkan zararlılardan kaynaklanan çevresel kayıpların yılda 100 milyar ABD dola- rını aştığı tahmin edilmektedir. IAS, uluslararası işbirliği ve eylem gerektiren küresel bir sorundur. Bu türlerin ulusla- rarası hareketini engellemek ve sınırlarda hızlı bir şekilde tespit etmek, kontrol ve eradikasyondan daha az maliyetlidir. n ÇEVİRİ
Made with FlippingBook
RkJQdWJsaXNoZXIy MTcyMTY=