RAPOR varlığımızın en temel ihtiyaçlarımızı karşılayamayacak duruma gelmeden acil önlemlerin alınması gerektiği yıllardır ortadadır. İklim değişikliği, kuraklık, yağış düzensizlikleri yıllardır dile getirdiğimiz ve koruma/planlamaya yönelik yönetim politikalarının önemini vurguladığımız bir süreçtir. Ancak bilinen gerçekler ve zorunluluklara rağmen gerekli çalışmaların yapılmaması ve yürürlükteki yönetim politikaları kamu ve doğa yararı doğrultusunda koruma, kullanma ve planlama dengesinde yürümesi gerekirken alınan kararlar ve uygulamalar tam tersi sonuçlara yol açmaktadır. Ülkemizde ilgili kamu idarelerinin paylaştığı küresel kuraklık ve çölleşme haritaları, veriler ve tahminler, yaşadığımız meteorolojik olaylar, tüm kentlerimizde yaşamsal ‘su’ yönetiminin ne kadar zor hale geldiğini göstermektedir. Kentlerimizde iklim değişikliği ve etkilerini de değerlendiren “dirençli kentler” kavramı ile kent yönetimi anlayışının düzenlenmesi; tarım, gıda, sanayi, enerji, turizm vb. bütün sektörlere yönelik değerlendirmeler ve planlamalarda da su kısıtlılığının ve etkilerinin de değerlendirmeler içerisinde olması gerekmektedir. Kentlerimizde, sağlıklı ve temiz su ihtiyacının sağlanması, su kaynaklarının korunması, kullanılmış suların arıtılması, arıtılmış atık suların geri kazanımı ve yeniden kullanımı, tarım ve sanayideki su kullanımına yönelik planlamaların; iklim değişikliği, meteorolojik ve hidrolojik faktörler, afet ve taşkın yönetim süreci ile birlikte bütünsel, entegre yönetim modeli dikkate alınarak planlara eklenerek değerlendirilmesi ve yönetilmesi yaşamsal zorunluluktur. Dirençli kentler oluşturmak için kentte mevcut risklerin belirlenmesi, Son 50 yılda sulak alanlarımızın yüzde %50’sini kaybettiğimiz ülkemizde; T:C. Tarım ve Orman Bakanlığı Su Yönetimi Genel Müdürlüğü tarafından su havzalarımızda yapılan çalışmalardan elde edilen veriler, yüzeysel yeraltı su kaynaklarımızın kirlendiğini gösteriyor. Havzalara yönelik yapılaşma, sanayi, tarım, madencilik gibi baskılar, yer altı sularımızdaki kontrolsüz aşırı çekimler, su varlığımızı miktar ve kalite yönü ile tehdit etmektedir. Ülkemizde yürütülen kullanma öncelikli politikalar ve mevzuat değişiklikleri, tarım alanları, orman alanları, meralar, sulak alanlar, su havzaları ve diğer korunması gereken alanlarda yapılaşma ve rant baskısını arttırmaktadır. Yeterli ve temiz suya ulaşamama sadece içme ve kullanma suyunu değil; gıda, tarım hayvancılık gibi sektörler ile temel yaşam kalitemizi etkilemektedir. Sanayi kullanımı da düşünülerek, su
RkJQdWJsaXNoZXIy MTcyMTY=